11 Şubat 2023 Cumartesi

Mektup

Kapı çaldı. Baktım kargocu. Acaba ne sipariş etmiştim, diye düşündüm. Aklıma bir şey gelmedi. Merak ettim elindeki koca paketi görünce. 

'Abla ben senin soy ismini biliyorum ama bu isim farklı', dedi ne yapacağını bilmez bir tavırla. Beni tanıyor anlaşılan ama ben her zamanki gibi tanıyamadım karşımdakini. O şaşkın, ben şaşkın kalakaldık. Garip bir andı. Paketteki ismi söyledi nihayet.

'A! Kız kardeşim', dedim ama ne alaka.

'Adres burası', diye kekeledi.

Kayıtlı adresler mi karıştı acaba diye düşündüm. Ne de olsa çok alış veriş ederdi. 

'Tamam, alayım, belki bir hata olmuştur', dedim. Adamcağız kararsız bir halde verdi paketi yanlış bir şey yapmaktan korkuyordu sanki.

Paket ne de ağır. Üstündeki yazılara bakınca kitap olduğunu anladım. Telefona sarılıp aradım hemen.

'Senin adına bir kargo geldi bacım', dedim hafif edalı bir tonda. Hala bir aksilik var sanıyordum.

'Açtın mı?' diye sordu.

'Yok', dedim. ' Bir karışıklık olduğunu düşündüm.'

'Açsana, hayret bir şeysin. Sana aldım', dedi.

O an yaklaşan doğum günüm aklıma geldi. Güldüm.

'Bak bakayım nasılmış? Ben de göreyim.'

'Tamam açıp fotoğrafını yollarım hemen.'

'Tamam. Ben yoldayım şimdi. Eve yetişince bakarım.'

'Tamam. Çok sağol. Ne gerek vardı böyle pahalı bir şeye.'

'Ne pahalısı be! Hayret bir şey!'

'Pahalı tabi kızım. Yapma böyle, ben sana alamıyorum.'

'Öf! Saçmalama! Mutlu yıllar. Umarım beğenirsin.'

'Beğenmem mi! Çok öptüm.'

'Görüşürüz.'

Gönül rahatlığıyla paketi açarken içimde bir heyecan yoktu. Fakat kitabın kapağını görünce kalbim güm güm çarpmaya başladı. Üzerinde 'Gökyüzü Atlası' yazıyordu. Güneş ve ayın mükemmel bir görüntüsü. Beni bu kadar tanıyor mu diye düşündüm. Gizli zevklerimi biliyor olamazdı. Tam nokta atışı. İnanılmazdı! Kitap o kadar büyüktü ki göz kamaştırıyordu. Sayfalar görmediğim bir kalitede, renkler olağanüstü. Ellemeye kıyamazsın o kadar değerli. Kalın kapağı çevirince karşıma samanyolu çıkmasın mı? Gölzerim kocaman açıldı hayretle. Bu nasıl bir görüntü! En büyük hayallarimden biri, onu teleskopla, ya da çıplak gözle rahatça izleyebilmek. Bunun için ya köye gitmeli ya dağlara çıkmalı günümüzde. İkisini de henüz yapamadım. Işıksız bir yer bulamadım daha. Fotoğraflar, resimler tek tesellim. Kitabın sayfalarını çevirdikçe coşkum kabardı, kabardı ve beni dalgalı bir denize benzetti. Köpüklü, darma duman, bir ileri bir geri, altlarda sakladıklarını dışarı vuran, üsttekileri alta iten...Müthiş bir sevgi, bir ızdırap, bir pişmanlık, bir hasret girdap olup içime çekildi. 

'Gönlü ne kadar geniş', diye düşündüm ama o hep öyleydi. Bir kardeşin olması gerektiği gibi ablasına sadık, ablasına vurgun, ablasına köle. 

Dalgalar beni üniversitenin ilk yılına attı birden. Merdivenlerden aşağıya biraz merak, biraz heyecan, biraz umutla iniyorum yo uçuyorum neredeyse. Yurdun girişine konan masaya her hafta gelen mektuplar konuluyor. Mektuplar dağ gibi. Etrafına üşüşmüş heyecanlı kalpler, titrek parmaklar, nemli gözler ben gibi kendine ait olanı arıyor. O yığının içinden görüyorum hemen ismimi. Mektuba bakıyorum ellerimin arasından. Kolay mı dokuz yüz kilometrelik yolculuktan sağ salim gelmiş, hırpalanmadan, korkmadan. Taş gibi duygusuz görüntümün altında titreyen dudaklarıma hakim olmaya çalışıyorum. Kantine gidiyorum. İtinayla açıyorum mektubu. Hatırlıyorum, gözlerimin içi gülüyor. Her bir satırı yutuyorum, dudağımın kenarındaki tebessümle. Neler neler anlatmış, ben gidene kadar kedi köpek gibi didiştiğim kardeşim. Sanki hiç saçımızı başımızı yolmamışız, sanki alt alta üst üste yuvarlanıp birbirimizi ısırmamışız, sanki tonla lafı birbirimize sokmamışız, sanki bir zamanlar birbirimize tahammül edememişiz, sanki o ikisi başka birisiymiş şimdi. O mektupların dört yıl yandaş, dört yıl sırdaş, dört yıl destek olduğunu kardeşim nerden bilsin? 

Hop dalgalar beni daha da diplere sürüklüyor. Ayaklarım kaynar suda haşlanmış, etrafımda insanlar. Sargılarımın değişmesi lazım, dayanamıyorum acıya, etrafımdakiler dayanamıyor acıma. Her yanım şeker, çikolata, oyuncak, bisküvi. Ben minicik, kardeşim benden minik. Ağlıyor çikolata diye, ben ağlıyorum ayaklarıma ellemeyin diye. Herkes kardeşimi kovuyor, sırf ben şekerle, çikolatayla avunayım da acım hafiflesin.

'Keşke benim de ayağım yansa', diyor kardeşim. Bana kin güdüyor. İçine işliyor verilmeyenler, çocuk yüreği daralıyor. Kış ayı, içerisi sıcak. Sıcak yanan ayaklarıma daha bir vuruyor. Dışarı çıkmak istiyorum. Sırayla kucaklarına alıp, soğuğa gidiyoruz. Rahatlıyorum ama onlar korkuyor üşütürüm diye. Hemen içeri sokuyorlar. Kardeşim hep peşimde, bir içeri bir dışarı. Ben emekliyorum bir bebek gibi. Kardeşim oyun oynuyoruz sanıyor, emekliyor benimle. Misafir gelince utanıyorum öyle görmesinler. Mutfağa kaçıyorum dizlerimin üzerinde hızlı hızlı. Kardeşim peşim sıra. Yine bir sürü abur cubur. Mutfakta yiyoruz doya doya. Çocuksu mutluluk ne güzel! 

Dalgalar yuvarlıyor üstlere doğru şimdi. Bu sefer hastanedeyim. Ziyaret saati bitmiş. Eşim dışarıda pencerinin altında gitmeye yüreği elvermiyor. Çocuk annemle arabada. Bir bakıyorum kapıdan giren kızkardeşim.

'Nasıl girdin?' diyorum hayretle.

'Kaçtım', diyor yanıma otururken, bir yandan gülüyor, bir yandan tutuyor kendini gözü yaşarmasın diye. Belli etmese de ben anlıyorum. 

'Ne demekmiş ablamın yanına sokmazlar beni. İşten de erken çıktım yetişeyim diye ama yol kalabalıktı. Ziyaret saati bitti dediler. Banane ben ablamı göreceğim, engel olamazsınız, dedim. Deli heralde diye düşündüler birbirlerine bakarak. Sonra, hemen görüp çıkacağım söz, dedim kapıdaki nöbetçilere. Su getirdim, istedi, onu verip çıkacağım hemen diye elimdeki suyu gösterdim', dedi zafer kazanmış edasıyla, küçüklüğündeki yaramaz, munzır haliyle. 

Dalgalar, beni düşünceler arasındaki gel gitlerle hırpalamaya doyunca duruldu, sakinledi nihayet. Bir iç çektim. Meğer ne çok seviyormuşum, kıymetini bilmeden. Meğer ne çok seviyormuş, kendi hırçınlığıyla, öfkesiyle, gururuyla, iniş çıkışlarıyla...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Canim ablam benim.eline yüreğine saglik❤️🤌