Öğle yemeğinde meyve olarak çilek, zamansız ve davetsiz bir
misafir gibi… Mart ayının sonu, hava bulutlu, hafif bir rüzgâr; üşümesem de
ürperiyorum. Konteynırın içinde ısıtıcı açık; işçiler bana gülüyor. Kapıyı kapatıyorum.
İçime reçel yapmak düşüyor; hani şu küçük olanlarından, en miniklerinden,
karşımda duran hormonlular gibi olmayan, doğanın kendi elleriyle özene bezene
büyüttüğü, sevgisini, emeğini, zahmetini, rahmetini kattığı dağ çileklerinden.
Bulutlar dağılıyor, masmavi gökyüzü beliriyor, ben kendimi onları toplarken
buluyorum. Almanya’nın meşhur çilek tarlaları geliyor aklıma; bir yandan topla,
bir yandan ye. Her önümüze sunulanın zehir olduğu bu dönemde sağlık kokan pembe
çileklerin mutluluğu tüm benliğimi kavrıyor. Kulaklarımda Schubert’ten Ave
Maria. Göz kapaklarımın kapanmasına engel olamıyorum. İçine çekiyor beni
bilinmez güçler, derin âlemlere dalıyorum. Nereye isterlerse sürüklüyorlar
fikrimi, hislerimi, düşüncelerimi… Ellerinde oyuncak oluyorum.
Küçükken diyorum; küçükken ne severdim reçelleri; annem kavanoz
kavanoz yetiştiremezdi. Aç kurtlar gibi sofraya saldırırdık; vişne kardeşimin
gözdesiydi, benim ki çilek. Hala öyle değişen bir şey yok. Tek değişen; artık reçel
yemiyorum. Nasıl yiyeyim diyorum, gücünü hangi enerjiyle tüketeceğim? O
çocukluğun yerinde duramayan, daldan dala atlayan, yamaçlar tırmanan gözü
pekliği, doyumsuzluğu, ilgisi, neşesi, umursamazlığı, sorumsuzluğu kısacası
çilek reçelini hak edecek ritüelleri bitti ve gitti.
Nisan gelsin bir hele diyorum, zamanı bir gelsin; kesin yapacağım.
Üstelik ilaçsız, gübresiz bulacağım ve güneşten topladığı neşeyi yiyerek,
kendime neşe katacağım. Renginin şehveti kanımı coşturup, gençlik iksiri
damarlarımda dolanacak. Daha koparırken duyduğum kokusu saracak benliğimi;
aklıma ne toz ne beton ne asfalt ne demir gelecek. Hafif nemlenmiş kokusuyla,
toprağın bereketi gönlüme düşecek.
Tabaktaki son çileği de yerken ne de huzurluyum. Bir rüyadan
uyanır gibi açıyorum gözlerimi. Dışarıda bağıran işçiler ortalığı yıksa da
umurumda değil, düzeltilir. Lakin bombalar patlıyormuş bir yerlerde, insanlar
ölüyormuş… Minik çileğimin gücü nasıl yetsin böylesine dertlere?