19 Ekim 2013 Cumartesi

Yasak Bölge - Tanışma - Bölüm 1

Ela, kapıyı çarparak hışımla dışarı çıktı. Sinirinden, yumruk yaptığı ellerini olabildiğince sıktı. Kenetlenmiş dişleri biraz daha zorlansa kırılabilirlerdi. Burnunun direği sızlıyordu. Direniyordu! Derin derin nefes aldı. Kapattığı gözlerini aralarken, nemli kirpikleri zorlandı. Merdivenlerden indi ve kendini sokağa attı. Yürüdü. Yürüdükçe havanın serinliğiyle birlikte sakinleşmeye başladı.

Etrafına göz atınca sahil kenarına indiğini anladı ve boş bir bank gördü. Banka öylece bıraktı kendini. Karşısında deniz nasıl da sakindi. Sonsuz gibi görünen bu güzellik, onu büyülenmiş gibi içine çekti.

'Neden ben de böyle sakin olmayı başaramıyorum' dedi keder içinde. Başını dizlerine doğru eğerek ellerinin arasına aldığında yüzü ateş gibi yanıyordu. Oysa ki deniz de Ela gibiydi. Huzur verici maskesinin altında fırtınaların kopması an meselesiydi.

Ansızın oturduğu yerden kalktı Ela. O an ne yapması gerektiğini biliyordu. Hızlı adımlarla arabasının olduğu yere geri döndüğü gibi yola koyuldu. Yolculuğu neredeyse iki saati bulmuş, şehirden epeyce uzaklaşmıştı. Ana yolun kenarında topraklı, bozuk, tali bir yola saptı. Ağaçların arasında yarım saatlik bir mesafeden sonra yol tamamen bitti. Bagajdan, kamp ve dağa tırmanış için gerekli malzemelerini çıkarttı. Sürekli hazırda duran sırt çantasını da alıp, yola yürüyerek devam etti. Hava kararmak üzereydi. Kamp çadırını kurmak için acele etmesi gerekiyordu. Adımlarını sıklaştırdı ve gideceği yere bitap bir şekilde yetişti. Bir önceki kamp ateşi kalıntılarını gördü. Aynı bıraktığı gibiydi.

'Neyse ki, kimse burayı keşfetmemiş' dedi keyifle.

Yorgun bir şekilde tüm malzemeleri yere bıraktı. Fakat dinlenmeye zaman yoktu. Ateşi yakmaya koyuldu. Bulunduğu yer, sık ağaçlıklı, korunaklı bir bölgeydi. Hemen elli metre kadar uzaklıktaki dereye gidip, daha önce bırakmış olduğu tuzağa baktı. Şansı yine yaver gitmişti. İki balıkla geri döndü. Onları aceleyle temizleyip, ateşe koyduktan sonra çadırı hiç zorlanmadan kurdu.

'Oh! Nihayet zamanında her şey bitti' dedi ve ateşin karşısına bitkin bir şekilde uzandı.

Dakikalarca ateşte balıkların pişmesini seyretti. Ateşi seyretmek nedense ona terapi gibi gelirdi. Bir tek ateşi izlerken düşünmezdi. Tüm benliğiyle kendini ona adardı. Balıkların yeterince piştiğine ikna olunca, tembel bir şekilde onlara uzandı. Kokularını içine çekince, ne kadar aç olduğunu haykıran midesi sonunda feryat etti.

Hem yorgunluktan hem de karnının doymuş olmasından, üzerine bir mahmurluk çöktü. Kedi gibi oturduğu yerde esneyerek gerindi. Birkaç saat önceki öfke nöbetinden eser yoktu üzerinde. Kor olmuş ateşin karşısına sırt üstü uzandı boylu boyunca. Yıldızlar akıl almaz güzellikte parıldıyorlardı ağaçların arasından. Onları seyretmek her ne kadar zevkse bir o kadar da ürkütücüydü Ela için. Çok uzun süre bakamazdı o güzelliklere. Gözlerini, kamaşmış gibi çekerdi bir süre sonra. İçi ürperirdi. Üşümeye başlardı. Yine aynısı oldu ve ateşe döndü yüzünü. Artık uyumak istiyordu.

Müthiş bir gürültüye uyandı Ela. Sese mi uyanmıştı, gördüğü kabusa mı bilemedi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Ateş sönmüştü ve üzerine bir şey örtmediği için vücudu kaskatı kesilmişti. Yağmur yağıyor mu diye bakındı ama yağan bir şey yoktu. Hala düzensiz nefes alışlarıyla düzgün düşünemiyordu. Çok korkmuştu. Vücudu da histerik bir şekilde titriyordu. Etraf zifiri karanlıktı. Başını yukarı kaldırıp yıldızlara bakarken alnına bir damla düştü. Derken bir tane daha. Damlalar çoğalmaya başlayınca rahatladı birden.

'Yıldırımmış' dedi, titrek bir sesle.

Birkaç dakikalığına yağmurun kendini ıslatmasına izin verdi Ela. Çok severdi yağmuru, onun sesini ve tenine değişini. En iyi psikolog, yağmurun verdiklerini veremezdi kendisine. İyice sakinleştikten sonra çadıra girse de rüyanın etkisi geçmemişti henüz. Küçüklüğünden itibaren benzer rüyalar görürdü. Bıkmıştı uzay ile ilgili şekillerden, tam göremediği, herhangi bir şeye benzetemediği canlılardan, araçlardan, rakamlardan. Üstelik bu konuyla ilgili sığınabileceği kimse yoktu. Herkesin söylediği tek bir şey vardı.

'Tek başına o tehlikeli yerlere gitme. Korkmana neden oluyor'.

Haklı olduklarını düşünmüyor değildi ama anlamıyorlardı. Ancak tek başına ve doğayla baş başayken huzuru bulabiliyordu. O yüzden uzun zaman önce korkularından bahsetmemeye karar vermişti.

Bu düşüncelerle göz kapakları ağırlaşmaya başlayan Ela dalmak üzereydi. Yağmurun nağmesi kendini göstermeye başlamıştı. Derken acı bir sesle irkildi yeniden. Yattığı yerden sıçrayarak, oturdu nefes nefese. Kaşlarını çatarak  kulak kabarttı. Yağmurdan başka ses duyulmuyordu ama emindi bir şey duyduğundan.

'Belki bir hayvandı' diye kendini ikna etmeye çalışırken, ses daha güçlü geldi. Kesinlikle hayvan sesi değildi!

Hemen ilk yardım malzemelerinin de bulunduğu sırt çantasını açıp, içinden el fenerini çıkartan Ela, panikle pilleri kontrol etti. Pil getirmesi gerektiğini o an hatırlaması, zihni ile arasındaki yarışta onu çaresiz bırakmıştı. Fakat sızlanmanın şu an faydası yoktu. Neyse ki piller kendisinden taraf, hala çabalıyordu. Çantasını sırtlayarak dışarı attı kendini. Yağmur çok şiddetlenmişti. Sırt çantasından yağmurluğunu alıp giyindi alelacele. Sesi duymak için bir daha kulak kabarttı. Gözlerini kapatıp bekledi ve ses ona cevap verdi. Koşarak ağaçların arasından ilerledi. Arada bir, fark edemediği çalılar ellerine çarpıyordu ama bunu önemseyecek durumda değildi.

'Bu kadar acı bir çığlığa ne sebep olabilir?' diye merak ve telaşla ilerledi.

Karanlık hızını kesiyordu. Bir kaç sefer tökezledi ve yere düştü. Sonuncuda dizi çok acımıştı. Tam dizi için sızlandığı sırada burnuna tuhaf bir yanık kokusu gelmeye başladı.

'Aman Allah'ım yıldırım mı çarptı yoksa!' diye iyice panikledi.

'Neredesin?' diye bağırdı.'Seni bulabilmem için bana yardım et'.

Sesten acı bir inleme yükseldi.

İçinde tuhaf bir his vardı Ela'nın. Yardım etmek için koşuyordu ama huzursuzdu. Birden önündeki ağaçların devrildiğini ve parçalandığını gördü. Hepsi koridor gibi bir açıklık bırakmış ve aynı yöne yığılmıştı.

'Uçak mı!' dedi hayretle. Bu imkansızdı. Uçaksa bile küçük bir şey olmalıydı koridorun genişliğine göre. Bu, yanık kokusunu açıklayabilirdi. Etrafa bakındı fakat uçağa benzer bir şey göremedi.

'Neredesin?' diye bağırdı bir kez daha.

İnilti şeklindeydi bu sefer ses. Sanki fazla bir vakti kalmamış gibi derindendi. Acele etmeliydi Ela çok geç olmadan.

O esnada yanındaki çalıyı fark etmeyen Ela ona takılarak son düşüşünü de gerçekleştirmiş oldu. Elindeki fener de o savrulmayla elinden kaydı, gitti. El yordamıyla feneri aradı çünkü fener düşünce pilleri de çıkmıştı. Aranırken eline piller değdi. Çalı ellerini çizik içinde bırakarak, mevcut durumu çok kolaymış gibi hiç yardımcı olmuyordu. Emekleyerek ilerlerken eline yumuşak bir şey çarptı. Refleksle geriye irkilen Ela hiçbir şey göremedi. Muhtemelen sesin sahibi, önündeki çalının hemen ötesindeydi. Kendini toparladı ve dizleri üzerinde hareket etti. Tam o anda el fenerine çarptı. Yerde yatanın nefes alışını duyabiliyordu. Çok derinden gelen bu ses onda merhamet duygusunu uyandırmıştı. Vaktinin azaldığını kavrayabiliyordu.. Ne yazık ki böylesine durumlarla daha önce de karşılaşmıştı. Gerçi hepsi hayvandı ama ne fark ederdi. Üzüntüyle çalıyı araladı ve yaralının yanına yaklaştı.

'Yanındayım, korkma' dedi, teselli edici bir sesle. Son anlarını yaşayan her canlının, yalnız olmaması gerektiğine inanırdı. Bu zor anı onlar için kolaylaştırmak isterdi. Her giden can sanki kendisininkiydi. Kurduğu bu empati, ona hem güç hem dayanılmaz bir hüzün veriyordu.

El fenerine pilleri takıp feneri yaktı. Fenerin ışığı, yerde yatanın ayaklarında soluk bir şekilde parladı. Piller zayıflıyordu. Yavaşça yüzüne doğru ilerlerken karın bölgesinde derin bir kesiğe dokundu. Fener, bir anlık sönüp tekrar yandı. Işığı daha da azaldı.Ela kesikten oluk oluk bir şeyin aktığını fark etti. Ne olduğunu tam olarak anlayamadı. Kandan daha koyu bir kıvamdaydı. Yine de durumunun ciddiyeti belli oluyordu.

'Olamaz! Çok kötü yaralanmış' diye düşündü Ela. Onu, ilk yardım malzemeleriyle kurtarması imkansızdı.

Güçlü adalelerinden erkek olduğu belliydi yaralının. Yüzüne doğru ilerlerken göğsünde de bir kesik gördü.

'Ne kadar güçlü görünüyor' dedi şaşkınlıkla.

El fenerini, yavaşça bu güçlü vücudun yüzüne doğru tuttu. Bir an nefes alamadı. Beyni adeta kendisine iletileni inkar ediyordu. Donup kalmıştı. Kıpırdayamıyordu. Hatta düşünemiyordu bile. Gözlerinden istemsizce birkaç damla yaş düştü. Yutkundu ve buzu çözülmüş gibi oturduğu yerden yavaşça geriye çekilmeye başladı. Tam el feneri elinden düşerken yaralının eli Ela'nın elini yakaladı. Ela korkuyla çığlık atmaya başladı. Ta ki yaralının,

'Yardım!' kelimesini duyana dek.






Hiç yorum yok: