19 Ocak 2023 Perşembe

Dua

Keyfimin kaçışının üçüncü günü. Nasıl oldu bilmem. Ansızın sanki biri geldi ve içimdeki neşeye otur oturduğun yerde diyerek azarlayıp gitti. O da sanki meskeni ben değilmişim gibi bu yabancıyı dinleyiverdi. Kızgın değilim ona. Hatta hiçbir şey değilim. Anlaşılan tek zılgıtı yiyen o değil. İçimde canlılık emaresi gösteren tek bir duygu yok. Duygusuz bir kadın nedir ki? Erkek mi? 

Bir erkeğin tavrı gibi her gün konuştuğum, resimler, videolar, sorular paylaştığım arkadaşımla olan ilişkimi kestirip attım. Konuşasım gelmedi bir daha. Hiç düşünmedim ne hisseder, ne düşünür, ne yapar. Alıştıra alıştıra söylemedim. Çeşit çeşit bahanelere, türlü yalanlara başvurmadım. Açıklama yapmadım. Erkekliğim ilk gün geçerliydi elbette. Kızcağız ne olduğunu anlamadı haliyle. Anlamlandıramadı gönderdiği mesajlara donuk cevaplarımı. Ve ben hiçbir şey hissetmedim. Fakat tüm olanlar bilinçlice yapılmış değildi yine de, iradem elimden alınmıştı. Bir kuklaydım ve kendimi izleyebiliyordum. Ben ben değildim. Dedim ya bir erkek gibi net ve kısaydı tüm tavırlarım. Kendinden emin, ne istediğini bilen bir erkek. 

Ertesi günü kadınlığıma bir nebze de olsa kavuşmuş hissederek uyandım. Dün olanları düşünebildim. Fakat senaryo üretemedim, ihtimaller kuramadım. Komidinin üzerindeki telefona baktım. Yine mesaj vardı, kimden olduğunu tahmin etmeme gerek yoktu.

'İyi misin?'

'İyiyim'

'Spor yapacak mıyız akşama?'

'Bugün halim yok'

'Tamam'

Kahvaltı için kalktım. Cevabın yetersizliği beni hiç rahatsız etmedi. Arkadaşımın telaşı ve gerginliği de. Kafasında tonlarca olumsuz düşünce biriktiğinden emindim ama oralı olmadım. Ben kahvaltıyı yaparken, içimden bir ses dedektif edasıyla bana bu hale gelmeden önce en son ne düşündüğümü sordu. Kafamın içi bomboştu. Düşünmek gibi bir kaygım yoktu. Dedektif tavırlı ses dürttü yine. Başımı iki yana doğru eğerek kıtlattım. Çıkan ses beni rahatlattı. İki elimi birleştirip kollarımı yukarı kaldırıp esnettim. Bir öf çıktı ağzımdan. Ne biliyim ben der gibiydim, hem umrumda mıydı? Derken kafamın içinde 'vazgeç, istemiyorsa zorla güzellik olmaz' diyen bir düşünce geçti. Evet en son bunu düşünmüştüm. Ve peşinden kasıklarıma ağrı girmişti. Kanama olacağını hissettim. Hatta yanılmıyorsam az öncesinde bunu istedim. Niye istemiştim? Anlamadım.

Telefonun ışığı yanıp, söndü. Donuk hareketlerle mesaja baktım. Dört sayfanın çekilmiş fotoğrafları vardı. Altında da,

'Yeniden yaptım son gönderdiğin soruları. Çok uğraştım ama yaptım. Mutlu musun?' yazıyordu.

Fotoğraflarda çözülmüş sorular yüzümü gülümsetirken, yazılı mesaj kaşlarımı çatmama neden oldu. Mutsuz olduğumu da nereden çıkarmıştı? Hem neden bunun için mutsuz olacaktım? Bu ani duygu dalgalanması beni uyuyan uykumdan uyandırdı sanki. Kadınca düşünüş tarzım yavaş yavaş etkinleşti. Hırçınlaştım aniden. Ne yani beni tanıdığını mı sanıyordu? Bu ne öfke dedim birden. Ne oluyoruz, dur bir hele. Kendi kendimle boğuşmaya başladım birden. Anlaşılmak istemeyen yanımla anlaşılmak isteyen tarafım tutuştu birden. Kadın dediğin bu değil midir? Baştan ayağa çelişki, baştan ayağa anlaşılmazlık... Kendi kendine bile bin türlü hikaye! Öf! dedim birden dünkü erkeksiliğimi kazanıp. Sıkıldım. Yüz vermedim. Naza çekmedim. Bu iniş çıkışları kaldıracak gücü hissetmedim. Neyse ki uzatmadı beriki. 

'Sen mutlu musun?' diye cevapladım soruyu. Mutluyum demek gelmedi içimden, oysaki mutluydum.

'Mutluyum. Artık, bu soruları çözmeyi sevmeye başladım. Artık umutluyum. Başarabileceğime inanıyorum', dedi. Benden bir övgü bekliyordu, biliyordum. Cevap vermedim. 

'Biliyorum, sen bana kızgınsın', dedi.

'Nereden çıkardın?' dedim. Yeniden gerilmiştim.

'Bunca senedir seni hiç böyle tepkisiz görmedim. Dün gece gözüme uyku girmedi düşünmekten. Bütün enerjin emilmiş gibi. Bu sen değilsin', dedi.

'Dün, gün boyu kasıklarım ağrıdı. Kanamam var şimdi. Hormonal merak etme. Böyle zamanlarda konuşasım gelmiyor. Geçer. Son zamanlarda çok yakınlaştık o yüzden fark ettin. Yoksa olur arada böyle', dedim. Kendimi yalan söylüyor gibi hissettim. Olan buydu ama neden gerçekçi gelmiyordu bilmiyordum.

'Diğerlerini de yeniden çöz', dedim sadece.

'Tamam'.

'Spor yapacak mıyız?'

'Bu halde yapamam, ağrım var'

'Tamam'

Bir anda, adet düzenimin iyice seyrekleştiğini hatta neredeyse bittiğini bilmeme rağmen, neden kanamam olmasını istediğimi hatırladım. Böylece görüşmekten kaçabilecektim. İyi de niye kaçıyordum? Bir öf daha çektim. Anlamaya çalışmayacaktım.

Akşama doğru bir mesaj daha geldi.

'Yaptığın hiçbir şeyi boşa çıkarmayacağım. Sen bana ışık oldun. Değişiyorum. Artık farklı gözlerle bakmaya başladım. Güçleniyorum. Bana güven! Göreceksin!' 

İstemsizce güldüm. İnsanoğlu ne garipti! İyi davranırsın umursamaz, biraz geri çekilirsin kaybetme korkusuna savaşmaya başlar. 

Durdum, düşündüm. Kızgınlık hissetmemiştim, öfkem yoktu, öç de almamıştım, burnunu sürtmek de istemedim, ona bu şekilde ders verip silkmeye de kalkmadım. Gerçekten son iki gündür yaptıklarım tamamen iradem dışı olmuştu. Bunların sebebi ben değildim. Bir güç benim yerime yapılması gereken ne varsa yapmıştı ve işte sonuç. Aylarca sabırla uğraştığım ama sonuçsuz kalan ve tam de vazgeçmişken çabalar tomurcuklanmaya başlamıştı. Arkadaşımın katır inadı kırılmıştı. Korktuğu, korktuğu içinde sevmediği, sevmediği için yapamadığı, yapamadığı için kendini şimdiye kadar ezik ve aptal hissetmesine neden olan şeyi yenmeyi başarmıştı. Kendine güveni gelmişti nihayet. O kalın toprak kütlesi çatırdamış ve altındaki eser derinlerden ışıldamıştı.

Bu üçüncü gün de keyifsizim ama hissediyorum enerjimi toplamak üzereyim. Ve işte beklediğim mesaj geldi. Üçüncü gün ve tam disiplinle çözülüyor sorular. Baktım hepsi doğru. Derin bir oh çektim.

'Harika!' dedim bu sefer. 'Çok mutluyum. Benim bu ruh hali sana yaradı', dedim gülücük ifadesiyle.

Suçunu bilen çocuk gibi sadece bir gülücük kondurdu arkadaşım.

Öğlene kadar dizi seyrettim.Kahkaha atarken gözümden yaşlar geldi. Keyfim düzeldi. Her zamanki gibi bunları ona yazdım.

'Çok sevindim dedi. Dualarımda senin için de yalvarıyorum', demesin mi? Kalakaldım. Hiç beklemiyordum. Bir insana kendiniz için nasıl dua ettirebilirsiniz ki eğer anneniz, kardeşiniz değilse ya da hayat eşiniz... Kim sizin için kendi rızasıyla, gönülden dua eder ki? Ezberlenmiş sözlerden bahsetmiyorum, ne olduğunu, ne söylediğini kavramadığın, dilinin otomatiğe bağladığı sözler değil benim bahsettiğim. Hani şu elle tutulmayan, gözle görülmeyen, ispat et desen edemeyeceğin ama gücüne inandığın, bağlandığın, beklediğin o özel şeyden bahsediyorum. Kalbinde kirlenmemiş belki de tek itiraf, tek dilek... Burnumun direği sızladı. Kalbim titredi adeta. Kadınsı duygularım tavan yaptı, birbirine karıştı, coştu, köpürdü. Bir insan için bu kadar özel olmak...Buna değiyordum demek ha! Şaşkınlıktan ne yazacağımı bilemedim ve sonunda,

'Benim için dua ettiğini unutmayacağım. Bu çok kıymetli', dedim.

'Senin yaptıkların kıymetli asıl. Bana inandın. Beni gördün. Benim için ailem bile çabalamadı. Bense sadece dua edebiliyorum karşılık olarak', dedi yaptığının değerini bilmeden.