27 Ocak 2022 Perşembe

Aklını Kaçırmak!

 Düşünüyorum. Öyleyse varım. (Descartes)


Aklını kaçırmak nedir?

Aklını kaçırdı

Kim?

O

Neyi kaçırdı?

Aklını

Nasıl?

...

Aklını kaybetti. Aklını yitirdi. Duygularına yenildi

Kedisini kaybetti. Sevgisini kaybetti. Umudunu kaybetti.

Kış etkisini yitirdi. Yitik yıllar. Gençlik, güzellik, güç yitip gitti....

Düşmana yenildi. Oyunda yenildi. Gururuna yenik düştü.

Kaçmak!

Sevgisinden kaçtı. Zulümden kaçtı. Hapisten kaçtı. Sözlerinden kaçtı.

Kaçırmak!

Kızı kaçırdı. Sinekleri kaçırdı. Düşmanı kaçırdı. Keyfini kaçırdı.

Örneklerden anlaşıldığı kadarıyla kaçma eyleminde bir kurtuluş, kaçırma eyleminde ise kovuş söz konusu. Kaçıp giden, istemediği bir durumdan kendi iradesiyle kurtulurken, kovan ise bir takım şiddete ve dayatmaya başvurarak istemediği bir durumdan kurtuluyor. Kaybetmek, nerede olduğunu bilememek; yitirmek, bir vasfın yok oluşu anlamına geliyor. Yenilmek ise gücün elinden alınması manası taşıyor. Dolayısı ile aklını kaybetmek ile aklını kaçırmak aynı anlama gelmiyor.

Bir insan aklını nasıl kaçırır? Başvurduğu yöntemler nelerdir? Yardımcıları kimlerdir?

Öncelikle insanın aklını istememesi gerekir. Güç el değiştirmiş ve akıl, insan mevcudiyetindeki diğer sahipliklere hakimiyetini bu güç ile birlikte yitirmiştir. Kovabilmek için güçlü konumda olunmalıdır. Haliyle insanın diğer iyelikleri gücü ele geçirmiş, bir nevi isyan başlatmıştır. Bunlar korku olabilir, sevgi olabilir, haz, tutku, zan, sanı, kuruntu, endişe, istek, arzu, özlem, acı vs. olabilir. Bunları his-duygu grubu altında adlandırırsak eğer, bunlardan herhangi biri güçlenmelidir ki akıl ile baş edebilsin ve onu yenebilsin. Duguların düşünme yeteneği olmadığından, düzen koyma yetenekleri de olamaz. Denge olmaz, oran olmaz. Aklın bu yöneticilik vasfı istenmediğinde, orantısızlık ortaya çıkar.  Akıl ile his arasında tek bir his başarılı olamaz. Bir veya bir çok his bir diğerini beslediğinde büyür. Bunlar iktidara geldiğinde, yönetimde istikrar olmadığından sürekli değişkenlik gösterir. Tehdit halindeki akıl istenmez. Çünkü akıl, tek başına iktidarlık talep eder. Hislerin, duyguların meydana getirdiği karmaşa kontrolden tamamen çıktığında, akıl yapmakla zorunlu olduğu görevini yapamamaktan dolayı eziyet görmeye başlar. Bu eziyetten kurtulamadığı için de kendini korumak için kaçmaya mecbur kalır. Duygular onu kaçırır. Akıl, duygulara karşı yenilmiş olur yani gücünü kaptırmış olur. İnsan ise sahip olduğu bu yetiyi yitirmiştir.

Peki aklın yardımcısı kimdir? 

Akıl nasıl güçlenir?

Akıl sözlük anlamında düşünme, kavrama, anlama yetisi diye bildirilir. Demek ki düşünmek aklın bir yeteneğidir. Düşünüyorsa düşündüklerine anlam yüklemesi gerekir. Edindiği izlenimleri kendinde bilgi olarak toplar. Bu bilgiler kendi yaşamında bir fayda sağlıyorsa anlam kazanır. Öncelik sırasına konur. Peki aklın duyguya hükmetmesi gerektiği kanısına nasıl varılır? Akıl, bir bilgisayar gibi elindeki verileri toplayıp, bunun sonucunda olasılıkları mı verir? Çölde bulunan bir insanın sahip olduğu yiyeceklere ve yeni yiyeceklere ulaşacağı mesafe ile ortam koşullarını değerlendirip; günlük ancak belli bir miktar yerse hayatta kalabileceğini mi söyler? Açlık duygusuna gem vurmasını mı sağlar böylece? Bu zorluklardan kurtulmuş olan insan bol yiyeceğe kavuştuğunda aklını nasıl dinler? Bu sefer de akıl ona çok yeme der mi? Açlık duygusunu gideren insan yemeye devam ettiğinde aklı 'yeter, dur' dese de akıl dinlenir mi? Dinlenirse neden dinlenir? Akıl ile ilişkimiz fayda zarar ilişkisine dayanıyor gibi. Fayda zarar ilişkisinde de bir oran orantı kuruyor sanki. Az, fazla, çok, eksik gibi kavramlar aklın duyguları yönlendirme şekli. Akıl belirlediği miktarlar doğrultusunda sevgi, acı, hüzün, sanı vs zararsız boyutlarda değerlendiriyor. Miktar aştığında, güç karşı tarafa geçtiği için hüküm olmuyor. Duyguların miktarı nasıl aşıyor, sınır nerede geçiliyor? Sevgi yanına hazzı çağırdığında, haz tutkuyu, tutku kıskançlığı, kıskançlık korkuyu, korku endişeyi, endişe zannı silsile şeklinde devam eden bir çağrımlar oluşturduğunda farklı hisler bir arada karmaşaya neden oluyor olabilir. Bu çağırımlar istem dışı oluyor da olabilir. Mıknatıs gibi. Sadece sevgiye hükmeden akıl, bu karmaşayı ayırmakta zorlanıyordur. Bu aşma medana geldiğinde aklını kullan denir. 

Aklını kullan!

Kim?

Sen.

Duygular akla hükmettiğinde sen duyguların ile baş edebilmek için aklını kullanman gerekiyor. Cümledeki tezatlık, cümlenin yanlış olabileceğini gösteriyor. Doğrusu; dugular sana hükmettiğinde, sen duygulara hükmetmek için aklını kullanıyorsun. Demek ki duygular akla hükmedemez. Peki bana nasıl hükmediyor? Ben bunun farkına nasıl varıyorum? Akıl mı bunu bana söylüyor? Söylese de ben ona niye inanıyorum? Duygular bana hükmettiğinde ne oluyor da benim akla ihtiyacım oluyor? Bana bir zarar veriyor olmalı ki aklımla bunu düzene sokabileyim. Akıl, edindiği verileri değerlendirip bana olasılıkları, çözümleri söylüyor. Aklın güçlenmesi için veriye ihtiyacı var. Veriyi ise düşünerek elde ediyor. Dolayısıyla bilgisayara nasıl veri yüklenerek, çözümler artırılıyorsa, akla da akıl sahibinin yükleme yapması lazım. Ne kadar çok yükleme yaparsan gücün artmış olur. Yüklemeyi kesersen mevcut bilgilerle, gücü artan duygular karşısında başarı şansın azalmış oluyor. Düşünmek, yaşadığın, hissettiğin her türlü deneyimi analiz etmekten geçiyor. Aklın kavrama ve anlama yeteneğinden faydalanmış oluyorsun. Bu bilgi ile öğrenme gerçekleştiriyorsun ve bunlar deneyime dönüşüyor. 

Buradan anlıyorum ki aklın yardımcısı;

aklın sahibidir.