5 Nisan 2012 Perşembe

Kayıp Kaşif

Çıkmıştı yola Kaşif, mutlulukla. Şendi kalbi, çocukları kıskandıracak kadar. Azimliydi, kararlıydı, güçlüydü. Sonuna varacak mıydı? Meraklıydı. İlerledi Kaşif. Baktı, kokladı, dokundu, duydu, tattı. Teker teker kaydetti herbir yeniliği. Devam etti Kaşif, daha nereye gitmeliydi? Öyle şeyler gördü ki, şaşırtmaz oldu bir diğeri. Ne çok koku vardı, algılayamaz oldu başkalarını. Güçlüydü, azimliydi, kararlıydı Kaşif. Meraka ne olmuştu? Neden yarı yolda yorulmuştu? Şimdi çocukları kıskanma sırası kendisinindi. Öyle kıskanıyordu ki, tek tesellisi, onların da bir gün kendisine benzeyeceğini bilmesiydi. Fakat yine de üzüldü, keşke böyle olmasaydı. Durdu Kaşif, daha fazla gidemedi. Neredeydi göremedi. Zaten niye gelmişti? Düşündü, düşündü, düşündü, nedenini bulamadı. Çıkmıştı yola Kaşif, mutlulukla. Kalbi şendi. Çıkmıştı, mutlulukla. Çıkmıştı...Çıkmıştı. Rehberi rüzgardı. Güçlüydü Kaşif ama rüzgar yorulmazdı. Yoruldu Kaşif, rehberini bıraktı. Şimdi mutsuzdu, şimdi kararsız. Artık keşfetmek istemiyordu. Anladı ki hepsi birbirinden farksız. Bildiğinin içinde bilinmeyenle kaybolmak ve yeniden bulunmak istiyordu. Artık biliyordu. Biliyordu Kaşif. Yeniden çıktı yola. Huzurla, sabırla. Bu sefer yolu tanıyordu.