14 Aralık 2022 Çarşamba

Olasılıklar, Reenkarnasyon, Paralel Evrenler ve Adem

Platon evreninde bulunan idealar, gerçekliğin kendisidir ve biriciktir. Her ideanın olması gerektiği halidir. İnsan dediğimiz vakit, neye insan denir sorusunun cevabıdır. Tümeldir, tüzel değildir.

Reenkarnasyon düşüncesinde bir ruh ideal haline gelmek için bir bedenden diğerine geçer.

Paralel evrenler teorisinde ise farklı alternatif yaşamlardan söz edilir. Olasılık denilen şey bu kavramda düşünülebilir.

Platon'un ideasından başlayacak olursak ve buradan dine atıf yaparsak, yaratılmış olan ilk insanı ilk idea olarak düşünebiliriz. Bu ilk ideanın dünyadaki varyasyonları, sonsuz olasılıklar ve deneyimler yaşıyor olabilir. Matematik işlemlerinin başlangıç ve sonuç arasında birçok işlem ve denklemle çözülmesi gibi. Bir bebek olarak doğup, çeşitli bedenlere bürünüp, çeşitli değişimler geçirip ölmemiz gibi. 

Kısacası Adem'in karşılaştığı bir sorunun, sayısız çözüm aşaması olabiliriz. Bireyler farklı gibi görünse de her biri Adem'in bir parçası. Teklik içindeki çokluk, çokluğu kapsayan tekliğiz. Reenkarne inancı da Adem'in her bir bedende yeniden dirilişi olamaz mı? Kuran, ruh hakkında çok az bilgi verilmiştir insana der. Yine de insan düşünmeden edemez. Çünkü hiç düşünmez misiniz der yine Kuran. Bilgiler arasındaki bağlantılardan yola çıkan acabalarla ilerleyen yolculuk yeni keşifler sunar. Adem'in yolculuğu keşfedilmeyen bir yol kalana kadardır kim bilir. Bu paramparça olmuşluk bütün hale geldiğinde her şey anlaşılacaktır belki de...

11 Aralık 2022 Pazar

Yerim Dar!

Şikayet, hayat kurtarır! 

İnsanlar, hayatlarının hangi aşamasında olursa olsun bahanelere sığınır. Sebebi, yetersizliklerini kabullenememek, görmek istememek ve eleştiriye maruz kalmaktan korkmaktır. Ne mutlu ki yaşam bu bahaneleri onlara doyasıya verir. Kimse her şeye sahip değildir! İnsanlar için büyük lütuf!

İnsan doğduğu andan itibaren yaptığı minicik, önemsiz, çaba istemez gibi görünen nice şeylerle başlar oyuna. O küçücük şeyler başlangıçta mucize gibi gelir. Bir çocuğun ilk gülücüğü, ağzından çıkan ilk kelime, ilk etrafında dönüşü, ilk emekleme, ilk yürüyüş, ilk cümle, ilk çizim, ilk şarkı söyleme, ilk sınav...sınırsız ilkler muhteşemdir. Göz kamaştırır, büyüler insanı. Derken bu büyü, insanın çıkması gereken basamağa basmamasıyla bozulur. Aynı yerde dönüp durması, aynı ritim, aynı tempo her ne kadar ilk seferinde büyülemiş olsa da artık onun yerilmesine dönüşür. Artık küçümsenme zamanıdır. Gel gör ki aynı basamakta ne kadar çok insan varsa kendisinin doğru yerde olduğuna inanır. Üst basamaktaki yanlış yerdedir, gereksizdir. Alttaki ise kendisinin doğruluğunu ispat için vardır.

Arada kalan nice insanın ekmek kapısıdır şikayet. İstediği imkana sahip olamayacağını bilmek içten içe huzur verir. Sırtından bir yükü almış olur. Şikayet; aslında her şeyi yapabilecek güçte olup, o imkanın verilmemesiyle engellendiğinin, suçsuzluğunun ve büyüklüğünün katilidir. Şikayet mevzusu, kişinin mükemmel haline dönüşünün önündeki sınırdır. 

Şikayetin ortadan kaldırılması, büyük zulümdür hazırlıksız insana. Böylece beklentiler başlar ve insanın bu beklentilere kendinden başka verecek bir şeyi kalmaz. Şikayet kalkanını kaybeden kişi her türlü yaralanmaya maruz kalır. Gün kendini gösterme, ayakta durabilme, ileriye gidebilme, hayatta kalabilme ve başka bir şikayet kalkanını bulabilecek hale gelme günüdür...

9 Aralık 2022 Cuma

Sonuna Kadar

'Gelme, git başımdan!' dedi içinden Leyla, dişlerini sıkarken. Vücudu önce depremi andıran ufak sarsıntılara,  sonra daha güçlü  titremelere maruz kaldı. Karnını o kadar çok içine çekmişti ki, kaburgalarının baskısını hissetmesine rağmen, derin bir nefesle bu baskıyı azaltamayacak kadar kendi bedeninin ve zihninin kontrolünü kaybetmişti. Aylar önce nerden geldiğini anlamadığı bu güç musallat olmuş, canı istedikçe Leyla'nın vücudunu suistimal ediyor, zihnini ele geçiriyor ve yine canı istediğinde onu perişan bırakarak terk ediyordu.

Karanlıktan saklanmak için başının tepesine kadar çektiği yorgan, geçirdiği sinir krizinin neden olduğu sıcaklıkla onu iyice bunalttı. Zar zor aldığı nefesi daha da daraldı. Saçları sırılsıklam olmuştu. Nihayet tüm korkusuna rağmen yorganı, ağzı açık kalacak şekilde, aralamak zorunda kaldı.

Derken, kulağının dibinde açık bıraktığı radyoda bir tını dikkatini çekiverdi. Odada birlikte yattığı en büyük halası rahatsız olmasın diye olabildiğince kısmıştı sesini. Öyle kısmıştı ki nerdeyse unutmuştu. Farkına vardığı o ses ile halasının nefesini de duyar oldu. Sonra açık kapıdan gelen dedesinin horlamasını fark etti. Yorganı aralamasıyla içine çektiği serin hava, ciğerlerini rahatlatınca, dengesiz nefes alışları hızlı ama belli bir ritme büründü. Kaburgaları kendi alanına kavuştu. Birden avuçlarının içinde bir sızı hissetti. Tırnakları batmıştı. Parmaklarını gevşetti. Dinlediği şarkının verdiği rahatlık hissiyle gevşeyen vücudu, Leyla'ya müthiş bir yorgunluğu da yanında getirdi. Biraz önce öleceğini düşündürten o duygu, şimdi kendisini terk etmişti. O cesaretle yorganı, yüzünü açık bırakacak şekilde çekti ve kıpırdamaya hali kalmadan öylece yattı.

Akşam haberlerini dinledikten sonra yatan dedesi yüzünden hem kendi hem de halası ışıkları kapatarak uyumaya mecburdu. Dedesi çıkan en ufak bir sesten bile rahatsız oluyor ve kızarak, onları rahat bırakmıyordu. 

'Bu hafta sonu okuldan çıkınca sen doğruca dedenin yanına git. Halanla kalırsınız', demişti annesi. Kalbi sıkışmıştı Leyla'nın. Kusmak istemişti yine de 'Tamam', dedi sadece. Artık annesine öleceğini söylemez olmuştu. Annesi, bir şeyi olmadığını söyleyen kardiyoloğa inanmıştı. 'Geçer!' demişti doktor. 'Korkmayın!' Annesi de korkmadı o günden sonra. 

İstiklal marşı okunur okunmaz, Leyla'nın etrafında kim varsa koşturmaya başlamıştı hafta sonunun heyecanıyla. Havalar iyiden iyiye ısınmış, dallar çiçeğe bürünmüştü. Tam gezme havasıydı. Herkes mutluydu. Leyla ise yavaş adımlarla gitti otobüs durağına. Cadde de inip, Mamak'ın meşhur yokuşlarından birini sündüre sündüre tırmandı. Dedesinin evine geldiğinde kapıyı vurmak için uzattığı eli kasıldı birden. Tam geri dönecekken açıldı kapı. Halası pencereden görmüştü onu. Gülümseyip, sarıldı yeğenine. Leyla da ona gülümsemek zorunda kaldı ve içeri girdi. Oturma odasına geçerken gözü sağ taraftaki kanepeye kaydı. Gitti sol kanepeye oturdu. Başı uğuldadı bir an. Yere, babaannesinin namaz kılarken felç geçirdiği yere baktı. Dedesiyle birlikte zar zor yatırmışlardı kanepeye. O küçücük kadın, nasıl olmuştu da bir kaya kadar ağırlaşmıştı anlamamıştı. Ani bir hareketle kalktı yerinden, mutfağa gidip su içti. O sırada dedesi geldi camiden. Görünce sevindi torununu. Sağ eliyle bastonuna dayanıp, diğer elini uzattı öpmesi için Leyla'nın. Başındaki kalpağını çıkarırken fark etti dedesindeki değişimi. Gözlerinin feri gitmiş, sanki geçmişte kaybolmuş gibi hissettirdi bir an için Leyla'ya. Anlık olan bu duyguyla dedesini daha da yakın gördü kendine, acıdı ona. Bağrına basmak istedi koca adamı. Devasa cüssesine rağmen, küçük bir çocuğa benziyordu artık. Konuşmasa da eski şakalaşmaları kalmasa da birini istiyordu illa yanında ama başka bir yerde de kalmak istemiyordu. Götürüldüğü yerde tansiyonu çıkıyor, ansızın ağlamaya başlıyordu. Sonra geçmişin heybeti aklına gelip utanıyordu gözyaşlarından. Torunlarına, çocuklarına rağmen sığamıyordu eve. Nihayet razı oldu evlatları. Zorlamadılar gelmesi için. 

Saatin kaç olduğundan haberi olmayan Leyla, müziğe kendini kaptırdıkça bir ferahlama duygusu peydah oldu zihnine. 'Aylar geçse de yıllar geçse de ben seni unutamam', diyordu şarkıda.

Perdeleri açık bıraktığı pencereden görünen yıldızlara baktı. Balkonda çay keyfi yaparak ne çok izlerlerdi yıldızları babaanesiyle, ne çok severlerdi sohbet etmeyi, hatırladı yeniden. Babaannesi ona herkesin bir yıldızı olduğundan bahsetmişti. İyi olanların yıldızları daha büyük ve parlaktı. Onlar da gökyüzündeki en parlak olanlardan seçmişlerdi. Baktığı pencereden görünmüyordu kendi yıldızları. Hem ölen kişinin yıldızı da gider demişti babaannesi. Şarkı sözleri bitip, gitarın kendini gösterdiği uzun bir bölüm başlamışken dışarıdan kuş sesleri geldi.

'Hayret! Ezan ne ara okundu?' diye düşündü Leyla. Bilirdi kuşların ezandan sonra hemen uyandığını. Kuşlar, çılgınlar gibi ne konuşurdu o saatte hep merak ederdi. Cıvıldamaları, karanlığı kesen bir makastı. Birazdan gün ağaracaktı. Dedesinin abdest alışını duydu. 'Sabah oluyor', diye bir iç geçirdi. Geceden kalan tek şarkı bitmeden uyuyakaldı.