Ah Çılgınım başladı yine. Maymun iştahlı gevezem susar mı
hiç? Susmaz. Bu sefer de neymiş efendim,
‘İnsan ömrünün neden büyük bir
çoğunluğu çocukluk ve gençlikle heba oluyor’ muş?
Buyurun buradan yakın bakalım.
Ona göre insanın olgunluk
dönemi, en verimli ve rayında giden bir dönemmiş ve hemen arkasından
ihtiyarlıkla ustalık devrine başlanıyormuş. Fakat gel gör ki vücut bu yükü
kaldıracak durumda olmuyormuş. Bu mantık birçok kişide aynıdır, dedim ona ama o
beni duymadı tabi. Daldan dala atlayan çılgınım buradan çocukların ne kadar çok
enerjiye sahip oldukları konusuna geldi.
‘Düşünebiliyor musun tüm gün hareket
halindeler, sürekli hoplayıp zıplıyorlar. Tek yaptıkları bu ve ne için? Bir
amaç bile yok! İnsanlığa ne katkısı var söylesene?’ diye çıkıştı bana.
Dedim,
deliye uymayayım ama bir baktım haksız da değil. Algıda seçicilik misali
çevremde zıp zıp zıplayan minikler. Eyvah! Bu çılgın bulacak yine bir şey ya
hadi hayırlısı dememe kalmadı ki,
‘Acaba hareket enerjisi nasıl elektrik
enerjisine dönüşür?’, diye bombayı patlattı.
Bu da nereden çıktı şimdi diye
bıkkın bir yüz ifadesi belirdi yüzümde. Tabi zılgıtı yedim o saniye.
‘Düşün bir
düşün! Akıl verilmiş sana, arada bir kullan istersen. Sen değil misin dünya
elden gidiyor diye üzülen. Bak işte kafanı çalıştırırsan onu kurtarmanın
yolları da çıkar önüne. Şimdi bu minik insanlar, ömür evresindeki en yoğun
enerjiye sahip değil mi? Sahip. Niye boşa gitsin ki! Hem eğlensinler hem de
üretsinler. Deliler gibi zıplarken enerjileri elektriğe dönüşsün. Sonra da o
elektrik tekrar geri dönüşüm gibi, oyun alanlarını çalıştırsın, aydınlatsın.
Fazladan bir tüketime neden olmadan mekanların ihtiyaç duyduğu enerjiyi
sağlamış olsun. Fena mı?’, diye yüz ifademin şeklini değiştiriverdi.
Birkaç
saniye öylece kalakaldım. O an aklıma, bisiklet çevirerek elektrik üreten bir
reklam geldi. Kadınların kilo vermesine yardımcı olacak bir spor aleti,
harcanan enerjiyi topluyordu. Aynı şey neden oyun alanlarında ve spor
tesislerinde olmasındı ki? Fakat şimşek hızıyla gelen bir fikir heyecanımı
böldü. Bu fikri benim çılgın düşündüyse, bilim adamları haydi haydi düşünmüştür.
Düşüncemi onunla paylaşınca,
‘Umarım düşünmüşlerdir’, diye karşılık verdi.
‘Kimin düşündüğünün ne önemi var? Yeter ki birileri düşünsün ve uygulasın.’
Ona
hak vermemek elde değildi. Hemen internetten hareket enerjisinin elektrik
enerjisine dönüşümünü incelemeye başladım. Ve haklı çıktım. Konuyla ilgili
farklı uygulamalar yapılmıştı bile. En dikkatimi çeken Londra’daki uygulama
oldu. Adım atıldıkça elektrik üreten
akıllı zeminler geliştirmiş bir teknoloji firması. Her ilklerin yaşadığını
yaşamış o da. Birçok kişi ne gerek var demiş ama onlar yılmamış ve şimdi çoğu
yerde onların sistemi kullanılıyormuş. Ayrıca Almanya’da da elektrik üreten
ayakkabı geliştirilmiş. Bunları gören çılgınım bir ‘Ah!’, çekti derinden ve
‘Gördün mü bak! İnsan, insandan ümidini kesmemeli. Biri bozuyorsa, biri
yapıyor. Biri tüketiyorsa, diğeri üretiyor. İçimizdeki negatif ve pozitifle
dengeyi sağlıyoruz bir yerde de’, dedi.
Yine haklıydı. Geçmişe bakınca
tükenmişlikler ve başlangıçlar bizim kaderimiz değil miydi? Tam konu bitti derken ne gezer, bizimki uçuşa geçti. Bilimkurguya el attı.
'Hmm', dedi düşünür gibi. 'Peki bir de şöyle olsa; çocukluk ve gençlik döneminde bu enerji biriktirilse, biriktirilse ve tepe noktasından inişe geçildiğinde aynı kişiye geri verilse. Nasıl olur? Olur mu acaba? Eğer olursa insan hep genç mi kalır? Gençliğin sırrı bu mu yoksa?'
Evet, çılgınlığın son aşamasıydı bu fikir. Daha ötesine gidemez artık. Dönsün dursun etrafında fikrinin de bir an önce yorulsun. Yoksa bu çılgının peşinden koşmak hiç de kolay değil...
'Hmm', dedi düşünür gibi. 'Peki bir de şöyle olsa; çocukluk ve gençlik döneminde bu enerji biriktirilse, biriktirilse ve tepe noktasından inişe geçildiğinde aynı kişiye geri verilse. Nasıl olur? Olur mu acaba? Eğer olursa insan hep genç mi kalır? Gençliğin sırrı bu mu yoksa?'
Evet, çılgınlığın son aşamasıydı bu fikir. Daha ötesine gidemez artık. Dönsün dursun etrafında fikrinin de bir an önce yorulsun. Yoksa bu çılgının peşinden koşmak hiç de kolay değil...