23 Ekim 2013 Çarşamba

Yasak Bölge - Tanışma - Bölüm 2

'Beni bulmalarına izin verme', dedi yaralı ve kendinden geçti.

Ela, o kadar şaşkındı ki doğru mu duyuyorum diye düşünmekten kendini alamadı.

'Ben, seni... ben...nasıl?' dili dolanıyordu Ela'nın.

Kelimeleri toparlamakta güçlük çekiyordu. Göz bebekleri irileşmişti ve hızlı bir şekilde hareket ediyorlardı. Bayılmasına ramak kalmıştı. Başı uğulduyordu. Bir ara her şeyin rüya olabileceği fikri oldukça mantıklı geldi kendisine. Yutkundu ve gözlerinin önünde ölmek üzere olan canlıya dokundu yeniden. Sıcaktı. Feneriyle vücudunu detaylı bir şekilde incelemeye koyuldu. İnsana benziyordu ama bir yandan da hiç benzemiyordu. Aradaki farkı tarif edemiyordu. Sanki kabusları can bulmuş ve bu bedende doğmuştu. İnanamıyordu. Kabuslarını ve korkularını o kadar kanıksamıştı ki arkası yarın bir dizinin içinde gibiydi. Yaralıyı inceledikçe farkında olmadan göz bebeklerinin hızı azaldı. Ağzındaki kuruluk da geçmişti. Eli, yaralının karın bölgesindeki kesiğe değince, sırt çantasından ilk yardım malzemelerini çıkardı. Faydası olmayacağını bilmesine rağmen tepkisiz kalamazdı. Pamuk ile kesiğe bastırdı. Böyle bir canlıya ne yapılmalıydı, nasıl müdahale edilmeliydi en ufak bir fikri bile yoktu.

'Beni bulmalarına izin verme' demişti yaralı. Kimden bahsediyordu?

'NASA'dan mı acaba? Mutlaka uçağını, gemisini, her neyse işte onu fark etmiş olmaları lazım', diye söylendi Ela.

Oturduğu yerden kalkıp gemiyi aramaya başladı. Hasar görmüş ağaçları takip etti. En son devrilmiş olanların etrafına bakındı. Yerde ki sürtünme izini izledi. Fakat nafile. Gemiyi bir türlü bulamadı. Dalgın bir şekilde düşünürken inleme sesi onu kendine getirdi. Yaralının yanına koştu. Yaklaştığında, yaralının acı çeken yüz ifadesini ve karanlıkta bile fark edilebilen mavi gözlerini gördü. Gözleri çok güzeldi. Hemen yanına oturup yarasına baktı. Koyu kıvamdaki sıvı hala akıyordu. Eskisini alıp yeni bir pamuk koydu. Derin bir iç çekti. Üzgündü. Yaralı,

'Lütfen, beni bulmalarına izin verme. Bu asla olmamalı' dedi yeniden.

'Seni nasıl anlayabiliyorum. Bu... bu nasıl mümkün olabilir?' diye sordu Ela.

'Ölmek üzereyim. Eğer ölürsem beni yakmalısın. Anlıyor musun?'

'Eğer mi? Ölmeme ihtimalin var gibi gözükmüyor.' dedi Ela ama der demez patavatsızlığından dolayı çok kızdı kendine. Başını önüne eğdi. Dudağını ısırdı.

'Eğer...eğer acele edebilirsen beni kurtarabilirsin.'

Ela bu son söz karşısında heyecanlandı birden.

'Çabuk söyle! Nasıl kurtarabilirim seni? Çabuk!'

Nedense yaralının ölmesini hiç istemiyordu. Sonrasını düşünmüyordu bile.

'Beni gemime götürebilirsen, orada acil yardım modülü var. O zaman kurtulurum.'

'Olamaz!' dedi birden Ela yılgın bir sesle. 'Gemin çok uzağa düşmüş olmalı. Onu aradım ama yakınlarda yok. O kadar uzağa seni taşıyamam ve sen de dayanamazsın'.

Yaralı ilk kez tebessüm etti. Fakat bu küçük ifade değişikliği canını yakmış olacaktı ki acı yüklü görüntüsü çabucak geri geldi.

'Gemiyi kimse göremez. Uzakta değil merak etme' dedikten sonra elindeki küçük bir aletle yakınındaki boşluğa nişan aldı. Ela, küçük aleti daha önce nasıl göremediğine şaşırırken burnunun dibinde tek kişilik olduğu anlaşılan bir gemi belirdi. Şaşkınlıktan irkilip, kendini geriye attı. Nasıl olmuştu da bu demir yığınına çarpmamıştı anlayamıyordu.

'Görünmezlik kalkanı var', dedi yaralı. Ela'nın şaşkın haline gülmek istiyor ama yapamıyordu.

'Gene de birisi çarpabilir' dedi Ela. Sonra yine kızgın bir şekilde sustu. Sanki bunu tartışmanın sırası olmadığını anlamış gibi.

Yaralıyı gemiye taşımak için boynundan tutup kaldırmaya çalıştı. Fakat bu imkansızdı. Oldukça ağırdı. Gene de bir kaç sefer daha denedi. Her denemesinde duyduğu iniltiler onun da canını yakıyordu. Eğer onu kurtarması mümkünse vazgeçemezdi.

'Lütfen! Bana yardımcı ol. Gemi çok yakında. Bunu başarabiliriz' dedi Ela çaresizce.

Yaralı olanca kuvvetiyle kendini toplamaya çalıştı. Derin bir nefes alarak güç bela doğruldu. Kurtulmayı başarabileceğinden emin olmadığı, bitkin halinden anlaşılabiliyordu. Ela ne yapması gerektiğini düşündü stresle. Onu kendi yardımı olmadan kaldırması imkansızdı.

'Ha gayret! Oluyor', dedi yüreklendirici bir sesle.

Yaralının kolundan tutup kendi boynuna doladı. Neyse ki çok güçsüz bir kız sayılmazdı. Bir başkası olsa onu kıpırdatamazdı bile.

'Üç deyince kalkacağız, tamam mı? Bir, iki, üç'

İkisi birden tüm gücüyle ayağa kalktı fakat yaralı düşer gibi oldu. Son anda tek dizinin üstünde durabildi. Nefesini toparlayamıyordu. Ela da ter içinde kalmıştı. Yeni bir denemeyle nihayet ayağa kalkabildiler. Ela, yaralının düşmemesi için insanüstü bir güç sarf ediyordu. Önlerinde sadece on adımlık bir mesafe vardı. Bir  adım, derken bir adım daha. Ela'nın üstü, yaralıdan akan sıvıyla kaplandı. Yaralı tökezleyince,

'Sakın vazgeçeyim deme! Sadece iki adım sonra kurtulacaksın. Direnmelisin' dedi bitkin bir şekilde.

Gemiden içeri girmeyi başardılar. Fakat yaralının ayakta durmaya mecali kalmamıştı. Kendini Ela'ya bıraktı. Ela o yükle geminin duvarına çarptı ve birlikte yere düştüler.

'Olamaz!' dedi Ela. Ağlamak üzereydi. O kadar yorulmuştu ki bu duruma inanamıyordu. Bayılmıştı yaralı.

'Uyan! Uyan diyorum sana. Gözlerini açmak zorundasın. Bu kadar yaklaşmışken ölmene izin vermem. Anladın mı?' Neredeyse bağırıyordu Ela. Neyse ki bunun faydası oldu ve yaralı açtı gözlerini.

'Nerede dediğin alet? Göremiyorum' dedi Ela etrafa göz atmaya çalışırken. Elinden hiç bırakmadığı el feneri son demlerini yaşıyordu.

Ela, yaralıyı üzerinden güçlükle çekip duvara yasladı. Ayağa kalkıp gemiyi iyice inceledi. Küçük, tek kişilik gemide yaralının dediği şeyden olması mümkün gözükmüyordu. Nasıl bir şeyden bahsediyor acaba diye düşünürken yaralıya döndü ve

'Anlamıyorum, o dediğin şey de mi görünmez yoksa?' dedi dalga geçerek. Sinirleri iyice bozulmuştu.

'Burada', dedi yaralı ve elindeki aynı aletle duvara yapışık olan acil durum kabinini açtı.

Ela, geminin ortaya çıkış anından sonra bu duruma hiç tepki göstermedi. Yaralının kolundan tutarak,

'Yine üç deyince. Bir, iki, üç.'

Duvardan destek alan yaralı bu sefer düşmeden kalkabildi. Ela onu yatak şeklindeki kabine soktu.

'E, şimdi ne yapıyoruz?' dedi merak içinde. Etrafında herhangi bir düğme aradı. Bulamayınca yaralıya baktı.

'Beni çok iyi dinlemelisin. Geminin enerjisi çok kısa bir süreliğine açık kalmalı. Yoksa sinyalden beni bulurlar.'

'Kim bunlar? Bulurlar, bulmasınlar deyip duruyorsun.'

'Bunun sırası değil şimdi. Zamanım kalmadı ve eğer ölürsem gemiyi şu düğmeye basarak imha etmelisin. Dediğim gibi beni de yakmalısın. Hatta mümkünse küllerimi bile yok etmeye çalış.'

Yaralının artık takati kalmamıştı. Sesi zar zor duyulur olmuştu.

'Seni bin bir zorlukla soktum buraya. Ölümü unut artık. Kimlerden kaçıyorsan da kendi başına kurtul.'

'Sakın zamanı uzatarak, vakit harcama. Eğer belirlenen zamanda iyileşmezsem  enerjiyi kapat. Yeniden söylüyorum. Asla risk alma! Şimdi enerjiyi aç. İyileştirme işlemi başlatılınca kendimde olmayacağım. Sana güvenmek zorundayım', dedi çaresizce yaralı ve enerjiyi açması için elindeki düğmeyi Ela'ya verdi.

Ela, bir kaç saniye elindeki düğmeye baktı. Nasıl bir belaya bulaştığından habersiz yaralı için üzülüyordu.

'Ya gerçekten ölürse?' diye geçirdi içinden. Tam düğmeye basacaktı ki,

'Adın ne? Adını bari söyle, bileyim' dedi ümitsiz bir şekilde.

Yaralı, mavi gözlerini kapatmadan önce son kez ona bakıp,

'Ka'ma. Benim adım Prens Ka'ma', dedi.

Hiç yorum yok: