15 Şubat 2023 Çarşamba

Her güzel şeyde...

Flütün sesi acıklı mı, hüzünlü mü, hasret mi yüklü bilemedim. Bir nefes, rüzgar olup o küçük deliklerden geçerken nasıl oluyor da böyle farklı duygulara dönüşebiliyor aklım almıyor. Masamda oturmuş, karşımda duran pencereden binaların kıyısından köşesinden görebildiğim gökyüzüne bakıyorum. Bulutlar sanki işittiğim sese kulak vermiş de gri renklerini toplamaya başlamış. Bu dinlediğim hüzün olsa gerek! İçimde bir yerlerde de bir grilik, bir mavilik ama koyusundan. Elimi kaldırmak istemiyorum. Başım oturduğum koltuğa düşüyor. Gözlerimde bir yanma. Uykumu tam alamadım ondan diye düşünüyorum ama içten içe biliyorum onunla ilgisi olmadığını. Seneler önce kaç uykusuzluğa dayandılar. Şimdi istediğim kadar uyusam da aynı durum, güçleri yetmiyor. Flütün işi mi bu düşünceler diye kendimi toparlıyorum. Müziğin açık olduğu sayfadaki görüntü dikkatimi çekiyor. Bir kadın, bir erkek. Belli! Bir ayrılık var, bir kavuşamama, bir ıstırap, bir yoksunluk. Belli! Dayanılmaz bir yük var yüzlerinden anlıyorum. Kadının üstündeki kat kat kimono benzeri kıyafetlerdeki tek renk olan kırmızı, açık, koyu, düz, desenli iç içe, ayrı ayrı özenle tasarlanmış. Siyah çizgiler yakasında. Yakanın kenarından gözüken içinde beyaz bir iç kıyafet daha. Boynu adama dönük, sırtı adama yaslanmış. Simsiyah uzun saçları özenle yanından akıtılmış. İncecik bir tutam yüzüne ahenkle savrulmuş. Gözleri kapalı. Adam göğsünü ona yaslanmış, yaralı. Boynu kadının omzunda. Kara bir kıyafet asil, zarif, gururlu. Yanağında kan. Uzun saçları tepeden olağanüstü bir tokayla tutturulmuş. İkisi de koyu renkli bir atın üstünde. Atın sadece tek kulağı görünüyor. Arka fon yine karanlığa bürünmüş, gece, uçurum, belirsizlik, son. Adamın da gözleri kapanmış. Zaman dursun, zaman donsun, zaman sonsuza kadar o anda kalsın istiyor. Görmek istemiyor sonrasını. Bundan sonrası pişmanlık, bundan sonrası zulüm biliyor.

Bu an diyorum, bu an, işte tam da bu an gerçek olmayan bu gerçeklik kimin? Bu görüntü, bu hisler... Bir film sahnesinde yaşanan, bir kareyle sonsuzlaştırılan, yalan olduğunu bildiğin, yine de seni sarmalayan bu duygu kime ait? Bir insana! diyor içimdeki ses. Ne zaman yaşadığının önemi olmayan, kişisi bilinmeyen... İnsan! Ayrılmışsa, kavuşamamışsa, kaybetmişse, doyamamışsa, açsa, yanıyorsa, elinden bir şey gelmiyorsa, gücü yetmiyorsa görüntüde kimin olduğunun ne önemi var? O sahnenin yalan olmasından kime ne... O an! Seni böyle yakalar kıskıvrak. O an! Duyguların seni sen yapar.

İlk kez acımıyorum kendime. Bütün bu hissettiklerim diyorum, ne kadar güzel. Bunlar yaşanmak için var, ben yaşamayacaksam niye varım... İlk kez diyorum, beklentisiz, çıkarsız, katıksız, sadece sevgi olduğu için sevmeyi gerçekten öğrendim mi? Bu fark ediş beni derinden sarsıyor. Aynı müziği defalarca dinliyorum. Biliyorum, geçecek göz açıp kapayana kadar bu duygu seli. Doyasıya tatmak istiyorum. Derin bir nefes alıyorum, insan olmak ne güzel! Bu kadın, bu erkek, bu kıyafetler, bu tablo, bu yaşattıkları; sonsuzluk diyorum. Ben sonsuzlukta kimi sahneliyorum... Başım geriye bir daha düşüyor. Tavanda püskürtme boya yıldızları anımsatıyor. Yıldızlar, sonsuz kadar. Bu yıldızlardan biri olmak istiyorum. Flütün sesi bir alçalıp, bir yükseldikçe, içimdeki dalgalar da ona eşlik ediyor. Ben diye bir şey var mı diye soruyorum. Olmalı diyorum. Bir ben olmalı. Sonra benim gibi kaç ben var diyorum şu dünyada. Benler... Bu benler kim, bu benler ne bilmiyorum. Bu duygular kaç bene aynı hissi yaşatabilir diyorum. Duygular mı aynı, benler mi yoksa hepsi farklı farklı mı? Aynı olan bir şey olmalı. Duygular diyorum, duygular olmalı. Bunu paylaşmak istiyorum seninle ama olmaz diyorum, yapamazsın. Bunlar benim. Başka bir ben bilmez. Başkası senin gibi hissedemez. O zaman diyorum duygular farklı. Yo diyorum, hayır. O da bu duyguları başka bir tabloda hissedecektir. Yoksa insan insanı anlamaz ki! Vaz geçiyorum paylaşmaktan. Zamana bırakıyorum, beni bilmen çok da önemli değil diyorum. Yalan söylüyorum kendime. Gökyüzü daha da kararıyor. Ben seviniyorum bir genç kız gibi hüzünlü hissetmekten. O zamanlar değerini bilmediğim, atıp içimden kurtulmak istediğim tüm duygularımı istiyorum şimdi. Hepinizden özür dilerim. Affedin beni!

Flüt uzun bir nefesle susuyor. Görüntü değişiyor. Ben değişiyorum. Gökyüzü ayak uyduramıyor hızımıza. Tül perde dışarıdaki loşluğa kendince bir aydınlık veriyor. Masamdaki çiçeğin yeşilini parlatıyor. Yeşil, müziğin huzurunu yansıtıyor. Aklımda sen. Varsın binlerce yıl olsun aramızda, ben başka diyarda sen başka diyarda ol ne çıkar. Aramızda duygular olduktan sonra...

Hiç yorum yok: